Lidya Dönemi
Lidya
sanatının kökeni, atalarının Hitit İmparatorluğu ile bazen dostça,
bazen düşmanca ilişkide bulundukları döneme yani Bronzçağı’na kadar
uzanır. Lidyalılar, Demirçağı’nda özellikle Gyges’ten, Croesus (yaklaşık
İ. Ö. 685 - 547) dönemine kadar olan Mermnad Hanedanı sırasında
görkemli gelişmeler göstermişlerdir. Ülkeleri; Frigya Kralı Midas’ın
yaklaşık İ. Ö.: 695’deki Kimmer saldırısı sırasında ölümünden sonra en
kuvvetli krallık olmuştur. Lidyalılar, kendi dillerini ve kültürlerini
korumuşlar, fakat Doğu’yla (Frigler, Luwiler ve aynı zamanda Medler ve
Persler) olduğu kadar, Batı’yla da (Yunanlılar) ilişkilere açık
olmuşlar; Mısır ve Asur’a kadar diplomatik münasebetlerde
bulunmuşlardır.
Lidya sanatı, seçkin Anadolu kültür ürünlerinin mirasçısıdır ve
Yakın Doğu’daki en büyük rakipleri Akamenid (Pers) sanatının ilham
kaynağı ve öğreticisi olmuştur.
Lidya sanatının gelişmişliği, Anadolu geleneğini sürdürmesinden,
sanatçılarını ve ustalarını sanat ve mimarlık için Pers ülkesine,
Pasargade ve Susa’ya kadar göndermesinden, değerli mücevheratını ve
metal işlerini Yunan saraylarına ve mabetlerine kadar yollamasından
anlaşılır. Lidyalıların fildişi işlemeciliğine ve adak figürlerin
yapımına katkıları yeni buluntularla anlaşılacaktır.
Lidya heykel ve duvar resim sanatının bazı örnekleri, Manisa -
Kırkağaç - Harta tümülüsünde mezar odasında yer alan Kline’yi “Ölü
yatağı” destekleyen sfenkslerin betimlenmesinde ve Uşak - Aktepe
tümülüsünden ele geçen fresk parçalarında görülebilmektedir.
1960’lı yıllarda Batı Anadolu bölgesinde yapılan kaçak kazılar
sonucu yurt dışına kaçırılan Kültür Varlıkları daha sonra Karun veya
Lidya hazineleri olarak tanınmıştır.
Lidya Hazineleri adı altında sergilenen eserler altın, gümüş
gibi kıymetli madenden yapılmış çeşitli kaplar, takılar, figürinler,
mühürler, duvar freskleri ve mermer sfenkslerden oluşur. Bu eserlerin
çoğunluğu Uşak Müzesi’nde sergilenmektedir.
Metal objeler maden sanatının çeşitli teknikleri kullanılarak
yapılmış olup, çok ileri bir maden sanatının mevcudiyeti göze çarpar.
Sergilenen eserleri İ. Ö. VI. yüzyılın ikinci yarısına tarihlememiz
mümkündür.