Urartu Krallığı
Urartular
İ. Ö. I. binin başlarında Van Gölü çevresinde bir devlet kurmuşlardır.
En güçlü dönemlerinde Urartu Devletinin toprakları Urmiye Gölünden Fırat
Nehri Vadisine, Kafkasya’nın güneyindeki Gökçegöl, Aras Nehri Vadisi ve
Karadeniz’in doğu sahillerinden Musul’a, Halep’e, Akdeniz’e kadar
uzanan geniş bir alanda idi. Urartu toprakları yüksek ve kayalık
dağlarla çevrili düzlüklerden, platolardan, dar ve derin vadilerden
meydana gelmiştir. Doğu Anadolu’nun sert doğa koşullarına uymak zorunda
kalan Urartular hayvancılık ve ziraatte başarılı olmuşlardır. Doğu
Anadolu Bölgesi hayvan yetiştirilmesine uygun olduğu kadar ziraate de
elverişli ovalara ve zengin maden filizlerine sahiptir. Bölgenin bu
doğal zenginlikleri, Mezopotamya kavimlerinin eski zamanlardan beri
dikkatini çekmiştir. Bundan dolayı bu topraklar sık sık Asur akınlarına
uğramıştır. Bu akınlara karşı koymak zorunda kalan Urartular İ. Ö. I.
binin başlarında birleşerek merkezi bugünkü Van (Tuşba) olan Urartu
Devletini kurmuşlardır.
İ. Ö. 600 yıllarında kuzeyden gelen Med -
İskit akınlarıyla ortadan kalkan Urartu adına ilk defa İ. Ö. XIII.
yüzyılda hüküm süren Asur kralı I. Salmanasar’a ait çivi yazılı
belgelerde rastlanmaktadır. Urartular ne Sami ne de Hint - Avrupalı
ırktandırlar. Urartu dili üzerinde yapılan çalışmalar, bu halkın Hurri
dilinin bir lehçesini konuştuğunu ortaya koymaktadır. Hurriler Urartu
krallığından beşyüz yıl önce aşağı yukarı aynı bölgelerde, doğu ve
güneydoğu Anadolu’da Antakya’ya kadar uzanan ve Hititler ile çağdaş olan
büyük bir medeniyet kurmuşlardır. Böylece Urartuların Hurriler’le aynı
soydan geldiklerini kabul etmek gerekir. Urartular Asur etkisinden
kendilerini kurtaramamışlar ve başlangıçta onların dilini, yazılarını
kullanmışlardır. Çivi yazısını kullanmış olan Urartular’ın dillerini
okumak, ele geçen Asur ve Urartu dillerinde yazılmış iki yazıt ile bu
dili çözmek mümkün olmuştur. Az sayıdaki resmi veya ticari mektuplar
pişmiş toprak tabletler üzerine yazılmış metinlerle yapılıyordu.
Urartular’ın bırakmış oldukları yazılı belgeler Asurlular’ınkinin aksine
kuru ve cansızdır.
Ele geçen Urartu çivi yazılı tabletleri sayıca
çok az olup kontrat ve mektuplardır. Urartular’ın en önemli kitabeleri
taş levhalar üzerinde bina bloklarında veya kayalar üzerindedir. Bunun
yanında Hitit hiyeroglifine benzeyen bir çeşit resim yazısını da
kullanmışlardır. Ele geçen Urartu çivi yazılı belgelerde Urartu
krallarının kazandıkları zaferlerden, ele geçirdikleri esir ve
ganimetlerden, inşa edilen sulama kanalları, kaleler ve mabetlerden söz
edilmektedir. Büyük su kanalları, suni göller yapan, araziyi sulamada ve
bataklıkları kurutmada büyük başarı elde eden Urartular’ın bütün bu
özelliklerini Asurlular’ın bırakmış oldukları belgeler de
doğrulamaktadır. Asur kralları Urartu topraklarının bereketinden, mabet
ve resmi depolarının zenginliğinden metinlerinde söz etmişlerdir.
Teokratik
bir devlet olan Urartu Devleti feodal bir sistemle yönetilirdi.
Urartu’nun sınır bölgelerinde, Hitit Devletinde olduğu gibi krala bağlı
beylikler vardı. Bunlar krala vergi verirler fakat kendi bölgelerinde
bağımsız olarak hüküm sürerlerdi. Kuvvetli kalelerde oturan bu beyler
savaş zamanlarında ordularıyla birlikte Urartu kralının emrine
girerlerdi.
İ. Ö. IX. ve VIII. yüzyıllarda en parlak devirlerini
yaşayan Urartular sarp ve kayalık olan bölgenin bayındırlaştırılmasında
oldukları gibi mimarlıkta da usta olduklarını inşa ettikleri saray ve
mabetlerle göstermişlerdir. Yapılarını bu bölgenin coğrafi şartlarına
uydurmuşlar, çok güzel işledikleri 20 - 25 ton ağırlığındaki taşları
sarp tepelere çıkararak anıtsal yapılar inşa etmişlerdir.
Urartu mimarisi Asur mimarisinden farklı bir gelişme göstermiş olup genel olarak taş kaidelere basan ince, uzun ağaç direklerin hakim olduğu bir yapı tarzı kullanılmıştır. Tapınak, saray ve yönetim binaları ve çeşitli işlikleri içeren Urartu kaleleri sık kuleli surlarla çevrilidir. Bu yapılar konumları, planları ve yapım teknikleri ile anıtsal mimarlık örnekleridir. Altıntepe, Çavuştepe, Adilcevaz, Kayalıdere ve öteki yerleşmelerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan yapılar, Urartu krallarının yazıtlarında sürekli olarak anlattıkları imar çalışmalarının somut belgeleridir. Özellikle kendilerine özgü tapınakları ve saraylarındaki çok sütunlu kabul salonları Urartular’ın mimarlık tarihine getirdiği yeniliklerdir. Altıntepe tapınağı bu tipi en iyi tanıtan örnektir.
Urartu sanatının en önemli özelliklerinden biri de bu anıtsal yapıların duvarlarını süsleyen duvar resimleridir. Urartular’ın resmi yapılarını süsleyen duvar resimleri büyük ölçüde Asur resim sanatından etkilenmişse de bazı motifler ve üslup bakımından ondan ayrılık gösterir. Canlı ve renkli çeşitli motiflerden oluşan duvar resimlerinde geometrik ve bitkisel motiflerle çeşitli hayvan sahneleri işlenmiştir. İ. Ö. VIII. yüzyılın son yarısı ile, VII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen bu resimler Doğu Anadolu’nun sert doğası içinde gelişen Urartu uygarlığının sanata gösterdiği ilgi hakkında fikir vermektedir. Çiçek ve geometrik motiflerle oluşturulan kompozisyonlar, kutsal ağacın iki yanındaki kanatlı cinler, kanatlı sfenksler, kutsal hayvanlar üzerindeki tanrılar, hayvanlar arasındaki mücadele ve diğer hayvan sahneleri en çok sevilen konulardır.
Bunlar arasında dini motiflerle yalnızca süsleme amacıyla yapılan resimler çoğunluktadır. Duvar resimlerinin bu kadar canlı görünmesinin nedeni daima birbirine uygun ve parlak renklerin seçilmiş olmasındandır. Resimler kırmızı, mavi, bej, siyah, beyaz ve az miktarda da yeşildir.
Ele geçen kalkan
ve miğferler üzerinde ait oldukları kralın adı ile çeşitli insan ve
hayvan tasvirleri vardır. Altıntepe’de bulunan ve kulp yerlerinde dört
boğa başı olan tunç kazan İ. Ö. VII. yüzyıl başlarına aittir. Urartu
maden sanatının kendine özgü heykelciklerle süslü tunç kazanları
Frigya’ya, Kıta Yunanistan’a ve İtalya’ya ihraç edilmiştir. Urartu
sanatında tunç levha işlemenin önemli bir yeri vardır. Kemerler, miğfer
ve kalkanlar, adak levhaları, koşum takımları, okdanlıklar bu grup
içinde sayılabilir. Tunç kemerlerde dikkati çeken özellik simetriye
verilen önemdir. Bir başka özellik ise figür ve motiflerin defalarca
tekrarlanmasıdır.
Urartu
sanat eserleri arasında önemli bir grubu da mühürler oluşturmaktadır.
Silindir ve damga mühürlerin yanısıra silindir - damga biçiminde olanlar
Urartular’ın mühürcülük alanına getirdiği önemli bir yeniliği
göstermektedir. Mühürler üzerinde hayvanlar, karışık varlıklar ve
bitkisel motifler bol olarak kullanılmıştır.
Fildişi işçiliği
geleneğini Urartular büyük bir başarıyla devam ettirmişlerdir. Çoğu
mobilyalara ait olan fildişi parçaları Urartular’ın bu alandaki dikkat
çekici özelliğini göstermektedir. Bunlar arasında kuş başlı, kanatlı
cinler (griffon), insan yüzleri, geyik kabartması, palmet plakları,
kavuşturulmuş iki el biçiminde yapılmış aplike parçalar ve aslan
heykelcikleri sayılabilir. Bunlardan üç ayaklı sehpaya ait yatan aslan,
Önasya’nın fildişinden yapılmış en büyük aslan heykelciğidir.
Urartu
beylerinin bir taraftan kayaların içine diğer taraftan yerin altına
görkemli anıtlar olarak inşa edilen mezar odalarına, ağaç ve taştan
yapılmış lahitlere gömülmüş olmalarında Asur krallarının büyük etkisi
olmuştur. Oda mezarların yanında ve üstlerinde bulunan kaya oyuğu
mezarlar ve yüzeye çok yakın olarak bulunan urnalara da fakir halkın ya
da esirlerin gömülmüş olmaları mümkündür. Ancak bazı oda mezarlar içinde
de urnalar bulunmuş olması prens mezarlarında da halk mezarlarında da
hem gömme hem de yakma adeti olduğunu gösterir. Urartu mezarları
bırakılan ölü hediyeleri bakımından çok önemlidir.
Anadolu
Medeniyetleri Müzesi Erzincan - Altıntepe, Ağrı - Patnos, Van -
Toprakkale, Muş - Kayalıdere ve Adilcevaz’da yapılan kazılardan ele
geçen eserlerle zengin bir Urartu kolleksiyonuna sahiptir.