Geç Hitit Krallığı
(İ.Ö. 1200 - 700)
İ. Ö. 1200’lerde batıdan gelen Ege
Göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son
vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şehirleri yakılıp
yıkılmıştır. Bu saldırılardan kurtulabilen Hititler güney ve güney -
doğu Toroslar’ın dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit
Beylikleri çağını yaşamışlardır. Bundan sonra bir daha merkezi bir Hitit
Devleti kurulamamış, Hitit geleneği, bu Hitit Beylikleri tarafından
Asurlular’ın sürekli saldırıları ile tarih sahnesinden silindikleri
devir olan İ. Ö. 700 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.
Kargamış,
Zincirli, Malatya - Aslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell Tayinat’da
yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır.
Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok yerlerde bulunmuştur. Bu
küçük krallıklar İ. Ö. I. binin ilk çeyreğinde, İç Anadolu’nun kuzey ve
batısında Frig, Doğu Anadolu’da Urartu, Kuzey Mezopotamya’daki Asur
politik güçleri arasında yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Geç Hitit
şehirlerinin etrafı sularla çevrili olup bu şehirlerde idari ve dinsel
işlevli anıtsal yapılar, yerleşmenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle
citadel korunan ana bölümü oluşturmaktadır. Kentler, sarayları,
caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile birlikte bir bütün
olarak planlanmıştır. Saraylar, çoğunlukla bir avlu çevresine
yerleştirilmiş birbirlerini bütünleyen yapılardan oluşmuştur. Hilani adı
verilen, girişi sütunlu, dikdörtgen planlı bu yapılar dönemin özgün bir
mimarlık örneğidir.
Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden
biri mimari ile yontuculuğun birlikte uygulanmasıdır. Sur duvarlarındaki
kapılar, saray cepheleri kabartmalı taş bloklarla (ortostad)
kaplanmıştır.
Bir taraftan Doğu Akdeniz’e, diğer taraftan İç
Anadolu üzerinden batıya, Ege kıyılarına uzanan ticaret yolları üzerinde
bulunan bu bölgenin sanatında, İ. Ö. II. binin ikinci yarısından gelen
Hititli ve Hurri - Mitannili ögelerle beraber Geç Asur’un ve İ. Ö. I.
binin başından itibaren bölgeye göç edip, yerleşen Aramiler’in de etkisi
açıkça bellidir.
Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nde Geç Hitit sanatı taş eserlerde görülmektedir.
Malatya yakınındaki Aslantepe şehrinin kapısını süsleyen kabartmalar ve
iki aslan heykeli, geleneksel Hititli ögeleri yansıtan bir grup olup
üzerinde Malatya Beyliği Kralı Sulumeli’nin tanrı ve tanrıçalara içki
sunuşu betimlenmiştir. Aslantepe sarayının giriş kısmındaki büyük kral
heykeli ise Asur etkileri gösterip, kabartmalardan daha geç bir tarihe
ait olduğu anlaşılmaktadır.
Güney Anadolu’daki en önemli Geç
Hitit şehir krallıklarından biri olan Kargamış’ın önemi Mezopotamya ile
Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan yolların kavşak noktasında
bulunmasındandır. Müzede en çok eseri bulunan Kargamış’ın Uzun Duvar,
Kral Burcu, Kahramanlar Duvarı ve Su Kapısı olarak adlandırılan
kabartmaları müzede orjinal durumlarına uygun olarak yerleştirilmiştir.
Kabartmalar üzerinde Tanrıça Kubaba için yapılan dinsel törenler,
Kargamış Kralı Araras’ın en büyük oğlu Kamanas’ın veliahtlığa atanması
sahneleri, savaş arabaları, Asurlular ile yapılan savaşın zafer
sahneleri, tanrı ve tanrıçalar, karışık varlıklar betimlenmiştir. bu
kabartmalarda Hititli ve Asurlu özelliklerin bir arada kullanıldığı
görülmektedir.
Sarayın girişinde bulunan Sakçagözü
kabartmalarında Asur ve Arami sanatının etkisi çok kuvvetli olup İ. Ö.
8. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Malatya, Sakçagözü,
Kargamış kabartmalarında başı üzerinde kanatlı güneş kursu olan güneş
tanrısı ile tanrı şapkasının tepesinde hilal bulunan kanatlı ay tanrısı
betimlemeleri, bu devirde de hala güneş ve ay tanrıları kültünün devam
ettiğini gösterir.
Geç Hitit şehir krallıkları kültürünün ortak
bir karakteri de Hitit hiyeroglif yazısıdır. Artık Hitit çivi yazısının
kullanılmadığı bu devir kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer
aldığı görülmektedir. Kargamış kabartmalarının yanısıra müzemiz
salonlarında sergilenen Andaval kabartmasında, Sultanhanı - Kayseri ve
Köylütolu stellerinde bunu görmek mümkündür.
Geç Hitit Çağı’nın Anadolu arkeolojisi ve sanatındaki önemi Hitit sanatını İ. Ö. 700 yıllarına kadar yaşatmış olmasındandır.